Kadının Sabrı ve Gözyaşları..
Deli bir yağmur vardı o gece . Gökle yer bir olmuş, yine göklere ve yerlere savaş açmış sanırsınız. Çıldırmış gibiydi damlalar . Bunca gürültünün ortasında bir kadın susuyorsa, onca gürültüyü bastıracak bir gürültünün habercisidir.. Bizim gözyaşı dediğmiz şey, onca gürültünün ortasında bir kadının gözlerinden sessizce damlıyorsa şayet, bilinki o gözyaşları vakti gelince bir volkan deryası gibi etrafınınızı sarıp sizi yok edecektir, bundan emin olabilirsiniz .
Yanaklarına düşen acı yaşlar ne kadar sessizse , kadın da kadar sabırlı olacaktır., bu onun yaradılışında vardır.
Düşüncelerin istilâsına uğramış başı deliler gibi zonkluyordu . Kalkıp dolaptan bir ağrıkesici ilâç aldı . Koridordan geçerken , köşede duran aynada kendisiyle gözgöze geldiğinde durakladı bir an ... öylece baktı ruhunu yitirmiş kendi gözlerine . Niye bu kadar soğuktu bakışları ? ... Bulutların dostluğuna ne zamandır bu kadar tutsaktı , bilmiyordu . Kendisine en son ne zaman bu denli yakından bakmıştı , onu da hatırlamıyordu . Son zamanlarda buna hiç vakti olmamıştı galiba . İrkildi birden , kendisini ölesiye unutulmuş hissediyordu . Hayat çılgın telâşlarda savurup durmuştu onu son yıllarda . Yorgundu ... çok yorgundu hem de .
- Şu ıssız bahçenin en ücra köşesinde açan , öksüz bir çiçekten ne farkım var ki !!! .... diye düşündü . Mutsuzluğa katlanarak yaşamaya çalışmak çok zordu .Ne geceler bitiyordu , ne de ardından gelen huzursuz sabahlar . Yüreğinde çöreklenen kalın bir katran tabakası ile günleri eskitmeye çabalamak , boşa kürek çekmek gibiydi sanki . Aynı yerde dönüp durmaların verdiği sersemlik , en keyifli anları bile öldürücü bir zehire çeviriyordu . Nefes alamaz oluyordu insan . Bazen kendi iç benliğine doğru bir yolculuğa çıkıyor ve o derinlerdeki tortuların dansını izliyordu Esra . Yüreğine soğuk bir pencereden bakıyormuşçasına korkuyordu böyle anlarda ve üşüyordu . Tuhaf bir danstı bu !...
Uyanmalıydı bu sersem uykudan ve acilen bir şeyler yapmalıydı . Bazı sayfaların artık kapanma vakti gelmiş de geçiyordu bile . Fakat , üzerindeki bu ölü toprağı engelliyordu onu niyeyse . Ne kadar çok ölü yıldız birikmişti avuçlarında . Say say bitmek bilmiyordu .
Artık fazla zamanı yoktu biliyordu . Düşünceler eyleme dönüşmeliydi . Yalnızca biraz cesaret gerekiyordu o kadar .
Usulca yerinden kalktı . Bu hayattan ve bu evden gitmeden önce hesapları görüp , her şeyle bir bir vedalaşmalıydı . Sahip olduğu hiç bir şeyi aramayacağından ve pişmanlık duymayacağından emin olmalıydı . Çünkü artık , dönmemek üzere gitmesi gerekiyordu . Sanki bin yıl süren bir evliliği soluksuz kalana dek iteleyip yürütmüş ve çok yıpranmıştı . Olmuyordu işte .... olmamıştı bir türlü .
Tüm eşyalarına veda etti tek tek . Uzun bir yolculuğa çıkıyordu sanki , ama sırf gidişti bileti ... dönüşü yoktu !...
Vedalaşma fasıllarını bitirip , tekrar pencerenin önündeki koltuğa oturdu . Yağmur hızını iyice arttırmış , zıvanadan çıkmıştı . Mis gibi kokan kahvesinden bir yudum daha alıp , sigarasından derin bir nefes çekti . Korkularını da gözden geçirmeliydi .... çünkü gelecek günlerin ne sürprizler hazırladığını bilmiyordu henüz . Zorlukları ve sayısız savaşları yaşayacağını hissediyordu ama çözümler bulacağından da emindi . Fakat yine de o safir renkli bilinmezlik canavarı , yüreğine çöreklenmiş bir yılan misali ... soğuk soğuk kımıldanıp duruyordu .
- Med-Cezir' lerin tam ortasındayım galiba !.... diye düşünüp içini çekti . Hüzün sarmıştı odanın her köşesini . Şu anda , dünyada kimbilir kaç kadın daha böyle hesaplaşmaları ve vedalaşmaları yaşıyordu kimbilir ?... ya da kimbilir kaçı , şımarıklık bu deyip kestirip atıyordu . Yüreğinin kalın perdelerini aralayıp , o mutsuzluk diyârlarında savrulan duygularına bir kez bile bakma zahmetine katlanmadan yaşayıp gidiyordu belki de bazıları .
- Buraları geçmeliyim !.... dedi kendi kendine .
Kimin ne diyeceğinin hiç bir önemi yoktu . Çünkü , karanlıkla boğulmuş gün ve geceleri yaşarken kimse olmuyordu yanınızda . Kimse hissettiklerinizin farkında bile varmıyordu . Herkes yalnızca kendisi için yaşıyordu .
Bu evdeki hiç bir şeyi özlemeyeceğini tekrarlıyordu durmadan . Maddi anlamda böyle imkânları olamayacaktı zira . Ama açlıktan ölmeyeceğini de biliyordu .
Bir kadın , sevgisizliklere katlanmaktansa ... açlığa , yokluğa daha kolay razı olabilirdi . Mutsuzluğun gölgelerinde zaten hep açlık çekilmiyor muydu !...
Artık sabah olmak üzereydi . Gökyüzü şafakla olan randevusuna hazırlanırken , genç kadın da eşyalarını valizine doldurmaya başladı . Sadece özel eşyalarını topladı ... yıllara karşın kimseden başka bir alacağı yoktu . Madde değildi ki yitirilenler ... yalnızca hayattan alacakları vardı ve onları da günü geldiğinde tahsil edecekti nasılsa .
Yepyeni bir sayfa ve yeni bir öykü onu bekliyordu artık . Yağmura gülümsedi usulca . Sonra kalkıp aynadaki aksine ve ardından da yüreğine tatlı bir gülücük yolladı . Kocaman bir tebessüm de geleceğine gitti aynanın yansımalarının arasından . Kendisini sevebilmeyi öğrenecekti bundan böyle , bu cesaretti işte . Yine gülümsedi ve yavaşça kapıyı çekip çıktı .
- Hoşçakalın !... dedi yerdeki hoşgeldiniz yazan paspasa bakarak ! ... HOŞÇAKALIN !!!